"Pilot" / 6.Sayfa
Hedeflenmiş Görsel Korteks Stimülasyonu (TVCS): Bipolar Bozuklukta Bilişsel Fonksiyonu Geliştirmek İçin Yeni Bir Nöro-Navigasyonlu Tekrarlayıcı Transkraniyal Manyetik Stimülasyon Modu
Çalışma, bipolar bozukluk (BD) hastalarında tekrarlayıcı transkraniyal manyetik stimülasyonun (rTMS) farklı beyin bölgelerine yönelik etkilerini bilişsel fonksiyon üzerinde araştırmıştır. Özellikle, çalışma, anterior singulat korteks (ACC) ile işlevsel olarak bağlantılı olan görsel kortekse (VC) yönelik rTMS üzerine odaklanmış ve işitsel bellek, yürütücü işlev ve dikkatle ilişkili bilişsel yetenekler üzerindeki etkilerini incelemiştir.
Sonuçlar, ACC’ye bağlantılı olan VC’ye yönelik rTMS’in sembol kontrol testi (THINC-it bataryasında ölçülen) üzerinde bilişsel performansta önemli bir iyileşmeye yol açtığını göstermiştir. Bununla birlikte, dorsolateral prefrontal korteks (DLPFC) ile işlevsel olarak zıt bağlantılı olan VC’ye yönelik hedefleme önemli bir etki göstermemiştir. Çalışma ayrıca, baz çizgi ve aktif tedavi sonrası DLPFC/ACC ağı veya tüm beyin içinde işlevsel bağlantıda (FC) önemli değişiklikler gözlemlememiştir.
ACC üzerinde aktif rTMS alan grupta bir katılımcı hastanın hastalık ilerlemesi ve ilaç aşırı dozuna bağlı ciddi bir olumsuz olay (COO) yaşadığı bildirilmiştir. Bununla birlikte, diğer katılımcılar VC’ye yönelik aktif rTMS’yi iyi tolere etmişler ve COO bildirimi olmamıştır. Çalışma, rTMS’nin ruh durumu düzenlemesi üzerindeki potansiyel etkisini gösteren önceki vakaları da bahsetmiş ve rTMS’nin ruh hali düzenlemesindeki potansiyel etkisine işaret etmiştir.
Daha önceki araştırmalar, BD’de bilişsel bozukluğun farmakolojik tedavilerle tutarlı olmadığını, ancak rTMS gibi farmakolojik olmayan müdahalelerin umut verici sonuçlar verdiğini göstermiştir. Makalede bahsedilen başka bir çalışma, rTMS’nin euthymic evredeki BD hastalarının bilişsel fonksiyonunu iyileştirdiğini göstermiştir. rTMS sonrası bilişsel iyileşmenin potansiyel mekanizmaları arasında artmış sinaptik plastisite, kortikal uyarılabilirlikte değişiklikler ve nörokoruyucu etkiler yer almaktadır.
Çalışma ayrıca VC ve ACC’nin ruh bozukluklarındaki rolünü ve VC’ye yönelik rTMS alan remisyonda olan BD hastalarında gözlenen bilişsel gelişmedeki potansiyel katılımlarını tartışmaktadır. Işık terapisi de antidepresan etkiler göstermiş ve habenula, talamus, amigdala ve VC’yi birleştiren bir devre içermektedir. Çalışma, VC’nin bilişsel işlevin modülasyonuyla erken görsel kortikal işlem düzenlemesi arasında ilişki olabileceğini öne sürmektedir.
Ayrıca, yürütücü işlev, hata tespiti, çatışma izleme ve ödül izleme gibi bilişsel fonksiyonlarla ilişkili önemli bir bölge olan ACC vurgulanmıştır. Çalışma, VC-ACC işlevsel bağlantıya yönelik rTMS’nin işitsel bellek, yürütücü işlev ve dikkati iyileştirebileceğini önermiştir.
Çalışma ayrıca aktif rTMS tedavisi sonrası ACC ile sol hipokampus arasında daha güçlü bir işlevsel bağlantı bulmuştur. Bu artmış bağlantının gözlenen bilişsel fonksiyon iyileşmesine katkıda bulunabileceği belirtilmiştir. Ancak, küçük örneklem büyüklüğü ve çalışma tasarımının kısıtlamaları nedeniyle, bu bulguları doğrulamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, ACC’ye bağlantılı olan VC’ye yönelik nöro-navigasyonlu rTMS’nin remisyonda olan BD hastalarında dikkat, işitsel bellek ve yürütücü işlevi iyileştirdiği ve iyi tolere edildiği bulunmuştur. Çalışma, VC’nin bilişsel fonksiyonu artırmak için rTMS için potansiyel bir etkili uyarım hedefi olabileceğini ve BD’deki bilişsel bozuklukların temel mekanizmalarında rol oynayabileceğini önermektedir. Ayrıca, çalışma, daha fazla araştırmayı hak eden yeni bir sinir uyarı modu olan TVCS’yi tanıtmaktadır.
Hazırlayan: Oğuzalp Atalay
Pan-Kanser Ve Popülasyonlar Arası Genom Çapında Ilişkilendirme Çalışmaları, Karsinojenezin Altında Yatan Paylaşılan Genetik Geçmişleri Inceler
Bu çalışma, birden çok kanserin genomik verilerini birleştirerek kanser gruplaması yapmayı ve kanserler arasındaki ortak genetik temeli aydınlatmayı amaçlamaktadır. Araştırmacılar, Doğu Asyalılar (Biobank Japonya) ve Avrupalılar (UK Biobank) dahil olmak üzere 250.015 Doğu Asyalı ve 377.441 Avrupalı üzerinde 13 kanser türü için pan-kanser ve popülasyonlar arası genom çapında ilişkilendirme çalışması (GWAS) meta-analizi ve replikasyon çalışmaları gerçekleştirdi. Akciğer kanseri ile ilişkili 6p24’teki DSP’deki rs2076295 ve altı kanserle nominal olarak ilişkili olan 7q22’deki TRIM4’teki rs2525548 gibi beş farklı kanser için beş pleiotropik ilişki de dahil olmak üzere on kanser riski varyantı tespit edildi. Kanserler arasında genetik korelasyonların pozitif olduğu ve özellikle meme kanseri ile prostat kanseri arasında genetik bir ilişki olduğu gözlendi. Ortak genetik bileşenler, istatistiksel gücü artırdı ve 277.896 meme/prostat kanseri vakası ve 901.858 kontrol ile yapılan büyük ölçekli meta-analizde 91 yeni genom çapında anlamlı lokus tespit edildi. Yolaklar ve hücre tiplerinin zenginleştirme analizi, söz konusu kanserler arasında paylaşılan genetik temelleri ortaya koydu. Genetik olarak ilişkili kanserlere odaklanmak, kanser oluşumu mekanizmalarına dair bilgilerimizi geliştirmeye katkıda bulunabilir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Alkolsüz Yağlı Karaciğer Hastalığı Ve Tip 2 Diabetes Mellituslu Hastalarda Günlük Ve Haftalık Glukagon Benzeri Peptit-1 Reseptör Agonistleri Tedavilerinin Uzun Süreli Kullanımının Etkinliğinin Karşılaştırılması: Bir Ağ Meta-Analizi
Bu ağ meta-analiz çalışması, non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAFLD) ve tip 2 diyabet mellitus (T2DM) hastaları için günlük ve haftalık glukagon benzeri peptit-1 reseptör agonistleri (GLP-1RA’lar) tedavilerini karşılaştırdı. Sonuçlar, exenatide (bid)’in diğer ilaçlara kıyasla karaciğer yağ içeriğini (KYİ) iyileştirmede en etkili tedavi olduğunu gösterirken, semaglutide (qd)’nin aspartat aminotransferaz (AST) ve alanin aminotransferaz (ALT) düzeylerini azaltmada en etkili olduğunu ortaya koymuştur. Günlük GLP-1RA’lar genel olarak iyi sonuçlar gösterdi. Kanıt kalitesi ise orta veya düşük olarak değerlendirildi.
Hazırlayan: Ceren Sert
Diz Osteoartriti Tedavisinde Intraartiküler Polinükleotit Ve Hyaluronik Asit Arasındaki Etkinlik Ve Güvenliği Karşılaştırmak Için Randomize Kontrollü Bir Çalışma
Bu çalışma, diz osteoartriti (OA) tedavisi için intraartiküler polinükleotid (IA PN) enjeksiyonunun etkinlik ve güvenlik açısından yüksek molekül ağırlıklı hyaluronik asit (HMWHA) enjeksiyonuyla karşılaştırmasını yapmıştır. Her iki tedavi de benzer etkinlik ve güvenlik profilleri göstermiş olup, ağrı azalması veya fonksiyonel sonuçlarda önemli farklılıklar bulunmamaktadır. Her iki grupta da enjeksiyon bölgesinde ağrı ve şişlik gibi advers olaylar benzer oranlarda bildirildi. Diz OA tedavisi için IA PN, IA HMWHA’ya karşı uygun bir alternatif olarak değerlendirilebilir.
Hazırlayan: Ceren Sert
Pre-Eklampsi'nin Gelişimi Ve Ilerlemesinde Iltihabi Belirteçlerin Rolü: Sistematik Bir Derleme Ve Meta-Analiz
Pre-eklampsi (PE), anne ve bebek için ciddi bir gebelik komplikasyonudur. İltihaplanma PE’nin oluşmasında rol oynadığı düşünülen bir faktördür, ancak tam olarak nasıl gerçekleştiğini tam olarak anlamıyoruz.
Bu çalışma, iltihaplanma ile PE arasındaki ilişkiyi belirli belirteçlere bakarak anlamayı amaçlamıştır. Araştırmacılar birkaç çalışmayı inceleyerek PE olan kadınların iltihapla ilişkili belirli belirteçlerin daha yüksek seviyelere sahip olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca, bu belirteçlerin daha yüksek seviyelerinin daha şiddetli semptomlarla ilişkili olduğunu görmüşlerdir.
Çalışma, iltihaplanmada bir dengesizliğin PE gelişimi için bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Vücudun anti-enflamatuar sistemine ilişkin sorunların duruma katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. İltihaplanma belirteçlerinin daha yüksek seviyeleri daha şiddetli semptomları gösterebilir ve gebeliğin ilerleyen dönemlerindeki kadınlar PE riski altındadır.
Genel olarak, bu araştırma iltihaplanmanın PE’deki rolünü ve gebelik üzerindeki etkisini anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Meme kanserli hastalarda Birleşik Antrenmanın Vücut İmajı, Vücut Kompozisyonu ve Fonksiyonel Kapasite Üzerine Etkisi: Kontrollü Klinik Deneme
Bu çalışma, meme kanseri hastalarında birleşik antrenmanın vücut imajı, vücut kompozisyonu ve fonksiyonel kapasite üzerindeki etkilerini inceledi. Toplamda 26 hasta katıldı, bunların yarısı bir antrenman grubuna ve diğer yarısı kontrol grubuna atanmıştı. Antrenman grubu, 12 hafta boyunca aerobik, direnç ve esneklik antrenmanı içeren bir egzersiz programı aldı, kontrol grubu ise yalnızca standart hastane tedavisi gördü.
Sonuçlar, antrenman grubunun vücut imajında iyileşmeler yaşadığını, özellikle sınırlılık hissi açısından daha iyi hissettiklerini gösterdi. Ancak her iki grup da bel çevresinde artış gösterdi. Fonksiyonel kapasite açısından, antrenman grubu kardiyorespiratuvar fitness ve her iki kolunda da güç açısından iyileşmeler gösterdi.
Sonuç olarak, birleşik antrenmanın meme kanseri hastaları için etkili bir ilaçsız yaklaşım olduğu, vücut imajını ve fonksiyonel kapasiteyi iyileştirdiği bulundu. Ancak fiziksel antrenman olmadığında, ilgili değişkenlerde olumsuz değişiklikler gözlendiğini belirtmek önemlidir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Deksmedetomidinin Mide Kanserinde Cerrahi Anestezide Uygulanması ve IL-1β, IL-6, TNF-α ve CRP Üzerine Etkileri
Bu çalışma, gastrik kanser cerrahisinde dexmedetomidin (Dex) kullanımının etkisini ve serum enflamatuar faktörler üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Toplam 78 hasta rastgele iki gruba ayrıldı: bir grup geleneksel anestezi aldı, diğer grup ise anesteziden önce Dex aldı. Dex grubunda, hemodinamik stabilite daha iyi oldu, enflamatuar faktörlerin serum düzeyleri düşük seyretti ve anestezik ilaç dozları azaldı. Dex’in advers reaksiyon insidansı ise anlamlı bir fark göstermedi. Bu sonuçlar, Dex’in gastrik kanser cerrahisinde faydalı bir seçenek olduğunu göstermektedir.
Hazırlayan: Ceren Sert
Menopoz Sonrası Kadınlarda Hormon Replasman Tedavisi İle Seks Hormonları Arasındaki İlişki: Sistematik Bir İnceleme Ve Meta-Analiz
Bu çalışma, menopoz sonrası kadınlarda hormon replasman terapisinin (HRT) hormon düzeyleri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Araştırmacılar çeşitli çalışmaları analiz etmiş ve HRT’nin östrojen (E2) düzeylerini artırdığını ve folikül uyarıcı hormon (FSH) düzeylerini azalttığını bulmuşlardır. Bu değişiklikler oral ve transdermal HRT ile görülmüş, vaginal HRT ile ise gözlenmemiştir. Farklı zaman aralıklarında (6-12 ay ve 12-24 ay) ve farklı HRT rejimleri arasında hormon düzeylerinde anlamlı farklılıklar bulunmamıştır. Bununla birlikte, oral östrojen sentetik progestin ile birlikte kullanıldığında bir protein olan cinsiyet hormonlarını bağlayan globulin (SHGB) düzeylerinde azalma gözlenmiştir. Bulgular, bireyselleştirilmiş tedavi kararlarının her hastanın potansiyel faydalarını ve risklerini dikkate alması gerektiğini göstermektedir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Açık Radikal Histerektomiye Karşı Modifiye Radikal Laparoskopik Histerektominin Erken Evre Rahim Ağzı Kanserinde Kısa Vadeli Klinik Sonuçlar Üzerindeki Etkisi: Tek Merkezli, Prospektif, Randomize Kontrollü Bir Çalışma
Bu çalışma, erken evre servikal kanser için radikal laparoskopik histerektomide endokutter kullanımının uygulanabilirlik ve etkinliğini incelemektedir. Rastgele kontrollü bir deneme yapılmış olup, IA1 (lenfovasküler invazyon), IA2 ve IB1 evrelerindeki servikal kanserli hastalar arasında laparoskopik radikal histerektomi (LRH) ile açık radikal histerektomi (ARH) karşılaştırılmıştır. Çalışma, vajinal koni kapatılması için endokutter kullanılarak gerçekleştirilen LRH’nin uygulanabilir ve etkili bir yaklaşım olduğunu, ARH ile benzer sonuçlar gösterdiğini bulmuştur. Laparoskopik grup, daha kısa hastanede kalma süresi, benzer komplikasyon oranları ve takip döneminde nüks olmaması gibi avantajlara sahiptir. Bu bulgular, modifiye edilmiş LRH’nin endokutter kapatma yöntemiyle erken evre servikal kanser için açık cerrahiye uygun bir alternatif olabileceğini düşündürmektedir.
Hazırlayan: Ceren Sert
COVID-19 Enfeksiyonu Öyküsü Olan Yaşlı Erişkinlerde Düzeltici Ve Nefes Egzersizlerinin Solunum Fonksiyonu Üzerindeki Etkileri: Randomize Kontrollü Bir Çalışma
Bu çalışma, COVID-19 enfeksiyonu geçmişi olan hastalarda düzeltici ve solunum egzersizlerinin solunum fonksiyonunu iyileştirmek üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Klinik bir deneme olan çalışmada, COVID-19 hastalığı öyküsü olan 30 yaşlı hasta iki gruba ayrıldı. Egzersiz müdahaleleri solunum egzersizleri ve servikal ve torasik omurga düzeltici egzersizlerden oluştu. Solunum fonksiyonu ve postür parametreleri değerlendirildi. Sonuçlar, düzeltici ve solunum egzersizlerinin solunum fonksiyonunu iyileştirmede etkili olduğunu gösterdi. Bu egzersizler, COVID-19 enfeksiyonu geçiren hastalarda kronik solunum komplikasyonlarını azaltmada yardımcı bir tedavi olarak kullanılabilir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz