"Pilot" / 2.Sayfa

Orta Ve Yaşlı Yetişkinlerde Tip 1 Diyabetli Bireylerde Bölgesel Beyin Atrofi Ve Beyin Yaşlanma Desenleri

Bu kohort çalışmasında araştırmacılar, makine öğrenimi tekniklerini kullanarak beyin görüntüleme verilerini analiz etti ve Tip 1 diyabet (T1D) olan bireylerin diyabete sahip olmayanlara göre hızlanmış beyin yaşlanması belirtileri sergilediğini buldular. Ancak T1D’li bireylerde Alzheimer hastalığı (AD) ile ilişkili erken nörodejenerasyon belirtileri bulunmadı. Ortalama olarak, T1D’li katılımcılar, gerçek yaşlarından yaklaşık 6 yıl daha yaşlı olduğunu gösteren beyin atrofi desenleri sergiledi, T1D olmayan katılımcılar ise erken beyin yaşlanmasına dair belirtiler göstermedi. Çalışma, uzun süredir devam eden T1D’nin orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerin beyinlerinde hızlanmış bir yaşlanma süreciyle ilişkili olabileceğini önermektedir.

 

Çalışma özellikle T1D’li bireylerde putamen, talamus, superior frontal girus, middle frontal girus ve superior temporal girus gibi birkaç beyin bölgesinde belirgin gri madde atrofisi tespit etti. Bu bölgeler, beyin yaşlanmasını yansıtan bir ölçüm olan SPARE-BA’ya katkıda bulunduğu bilinmektedir. Veriler, bu beyin yaşlanmasının 45 yaşından daha önce yaşanmış olabileceğini gösterdi. T1D’de erken beyin yaşlanmasının tam mekanizması daha fazla araştırmayı gerektirmektedir. T1D’de beyin atrofisi üzerine yapılan önceki çalışmalar karma sonuçlar vermiş olsa da bu çalışma, talamus atrofisini onayladı ve iyileştirilmiş görüntüleme protokollerine bağlı olarak ek etkilenen bölgeleri belirledi.

 

Çalışma, AD ile ilişkili nöropatolojik değişiklikleri doğrudan incelemek için amiloid ve tau biyobelirteçlerini kullanmadı. Bununla birlikte, T1D’li katılımcılar ve diyabete sahip olmayan kontrol grubu, AD ile ilişkili olan bölgelerdeki atrofi düzeyleri açısından karşılaştırılabilir sonuçlar gösterdi, bu da T1D’nin bu hassas bölgelerde beyin rezervini önemli ölçüde azaltmadığını göstermektedir. Risk faktörleriyle (demografik, vasküler veya diyabetle ilişkili faktörler) beyin atrofisi ölçümleri arasında anlamlı ilişkiler bulunamamıştır ve T1D’nin beyin sağlığı üzerindeki etkilerinin doğrudan bir mekanizmasını belirleyememiştir.

 

Ayrıca, çalışma farklı bilişsel bozukluk profillerinin bölgesel atrofi desenleriyle ilişkili olduğunu gözlemledi. T1D olmayan kontrollerde, ileri beyin yaşlanma desenleri daha düşük yürütme fonksiyonuyla ilişkiliyken hafıza performansında kötüleşme göstermedi. Öte yandan, SPARE-AD deseni olarak görülen temporal lob bölgelerindeki büyük atrofi, hem yürütme fonksiyonu hem de hafıza bozukluğuyla ilişkilendirildi. T1D’li katılımcılarda SPARE-AD atrofi desenlerinin psikomotor ve zihinsel verimlilik ile hafıza arasında ilişkili olduğu gözlendi. Beyin yaşlanması sadece daha kötü psikomotor ve zihinsel verimlilikle ilişkilendirildi. Bu bulgular, farklı atrofi bölgelerinin belirli bilişsel bozukluklarla ilişkili olduğunu göstermektedir.

 

Çalışmanın sınırlamaları arasında çoğunlukla beyaz olmayan, beyazlara özgü bir popülasyonun olması, diğer popülasyonlara genelleştirilebilirliğin sınırlı olması ve T1D popülasyonunu tam olarak temsil etmeyen gönüllü katılımcıların bulunması yer alıyor. Ayrıca, yaş grubu AD patolojisinin düşük yaygınlığının beklendiği bir yaş aralığına sahipti ve çalışma diyabet ve AD patolojisinin birleşik etkilerini araştırmadı.

 

Sonuç olarak, bu kohort çalışma, T1D’li bireylerin erken AD ile ilişkili nörodejenerasyon belirtileri göstermeksizin hızlanmış beyin yaşlanması sergilediğini göstermektedir. En belirgin atrofi talamusta gözlendi. Beyin atrofisi bilişsel değişikliklerle ilişkilidir, ancak T1D’li bireyler ile T1D olmayan kontroller arasındaki farklar, ortalama 38 yıldan fazla süredir T1D’ye sahip olmalarına rağmen, mütevazıdır.

Hazırlayan: Oğuzalp Atalay


(Habes M, Jacobson AM, Braffett BH, Rashid T, Ryan CM, Shou H, Cui Y, Davatzikos C, Luchsinger JA, Biessels GJ, Bebu I, Gubitosi-Klug RA, Bryan RN, Nasrallah IM; DCCT/EDIC Research Group. Patterns of Regional Brain Atrophy and Brain Aging in Middle- and Older-Aged Adults With Type 1 Diabetes. JAMA Netw Open. 2023 Jun 1;6(6):e2316182. doi: 10.1001/jamanetworkopen.2023.16182. PMID: 37261829; PMCID: PMC10236234.)

Yetişkin Ruh Sağlığı Bozuklukları İçin Daha Kısa ve Daha Uzun Süreli Psikoterapi Arasındaki Fark: Meta-Analiz İle Sistematik Bir İnceleme​

Yetişkin ruh sağlığı bozukluklarında psikoterapi için en uygun süre belirsizdir. Bir çalışma, bu bozukluklar için daha kısa ve daha uzun süreli psikoterapinin faydalarını ve zararlı etkilerini değerlendirmeyi amaçlamıştır. Çalışmaya 3.447 katılımcıyı içeren 19 çalışma dahil edilmiş ve tüm çalışmaların yüksek yanlılık riski altında olduğu görülmüştür. Üç tek çalışma, gerçekçi müdahale etkilerini doğrulamak veya reddetmek için gereken bilgi boyutunu karşılamıştır. Bir çalışma, borderline kişilik için 6 ila 12 aylık diyalektik davranışçı terapi, depresyon ve anksiyete için 8 ve 12 haftalık internet tabanlı bilişsel davranışçı terapiye destek seansları eklenmesi ve duygudurum veya anksiyete bozuklukları için 20 hafta ila 3 yıllık psikodinamik psikoterapi arasında bir fark olduğuna dair kanıt göstermemiştir.

 

Yetişkin ruh sağlığı bozuklukları için daha kısa ve daha uzun süreli psikoterapiye ilişkin kanıtlar şu anda belirsizdir ve yalnızca 19 randomize klinik çalışma tespit edilmiştir. Farklı psikopatolojik şiddet düzeylerindeki katılımcıları değerlendiren, düşük yanlılık ve rastgele hata riski taşıyan daha fazla çalışmaya acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Hazırlayan: Elif Özge İnan


(Juul S, Jakobsen JC, Jørgensen CK, Poulsen S, Sørensen P, Simonsen S. The difference between shorter- versus longer-term psychotherapy for adult mental health disorders: a systematic review with meta-analysis. BMC Psychiatry. 2023 Jun 16;23(1):438. doi: 10.1186/s12888-023-04895-6. PMID: 37328755; PMCID: PMC10273498.)

Akne Vulgaris Tedavisi Sırasında Cilt Bariyerinin Restorasyonu İçin Seramid İçeren Yardımcı Cilt Bakımı

Bu çalışmada, sivilce tedavisinde seramid rutininin cilt bariyeri ve tolere edilebilirlik üzerindeki etkisi araştırıldı. Seramid içeren ürünlerin kullanıldığı tedavi grubu, kontrol grubuna göre daha iyi bir cilt bariyeri fonksiyonu sergiledi. Tedavi grubundaki ciltteki su kaybı daha düşük, kuruluk ve iltihaplı lezyonlar ise daha azdı. Seramid içeren temizleyici ve nemlendiricilerin kullanımı, ciltteki kuruluk, kızarıklık ve pul dökülmesini azaltmaya yardımcı oldu ve cilt bariyerini daha hızlı iyileştirdi. Bu çalışma, seramid bazlı ürünlerin sivilce tedavisi rejimlerine eklenmesinin cilt bariyeri hasarını azaltma ve toleransı artırma potansiyelini göstermektedir.

Hazırlayan: Ceren Sert

(Draelos ZD, Baalbaki N, Colon G, Dreno B. Ceramide-Containing Adjunctive Skin Care for Skin Barrier Restoration During Acne Vulgaris Treatment. J Drugs Dermatol. 2023 Jun 1;22(6):554-558. doi: 10.36849/JDD.7142. PMID: 37276158.)

Dolaşım Ölümü Sonrası Donör Kalpleri ile Transplantasyon Sonuçları​

Bu çalışmada, beyin ölümü sonrası ve dolaşım ölümü sonrası donörlerden elde edilen kalplerin nakil etkinliği ve güvenilirliği karşılaştırılmıştır. Randomize bir deney yapılmış ve 180 hasta nakil operasyonu geçirmiştir. Nakil sonrası 6 ayda risk ayarlı sağkalım oranı, dolaşım ölümü sonrası donör kalp alan hastalarda beyin ölümü sonrası donör kalp alanlara kıyasla non-inferior bulunmuştur. Nakil sonrası ciddi advers olaylar açısından gruplar arasında önemli farklılık görülmemiştir. Sonuç olarak, dolaşım ölümü sonrası canlandırılan ve noniskemik perfüzyon ile değerlendirilen donör kalp nakli, beyin ölümü sonrasında soğutma depolama yöntemi ile korunan donör kalp naklinden aşağı değildir.

Hazırlayan: Elif Özge İNAN


(Schroder JN, Patel CB, DeVore AD, Bryner BS, Casalinova S, Shah A, Smith JW, Fiedler AG, Daneshmand M, Silvestry S, Geirsson A, Pretorius V, Joyce DL, Um JY, Esmailian F, Takeda K, Mudy K, Shudo Y, Salerno CT, Pham SM, Goldstein DJ, Philpott J, Dunning J, Lozonschi L, Couper GS, Mallidi HR, Givertz MM, Pham DT, Shaffer AW, Kai M, Quader MA, Absi T, Attia TS, Shukrallah B, Sun BC, Farr M, Mehra MR, Madsen JC, Milano CA, D’Alessandro DA. Transplantation Outcomes with Donor Hearts after Circulatory Death. N Engl J Med. 2023 Jun 8;388(23):2121-2131. doi: 10.1056/NEJMoa2212438. PMID: 37285526.)

Ağır Depresyonda Yatan Hastalarda Yoğun ve Kısa Psikodinamik Psikoterapi: Bir Vaka Çalışması ve Tematik Analiz​

Bu makale, yoğun ve kısa süreli psikodinamik psikoterapinin (IBPP) etkililiği üzerine yapılan bir randomize kontrollü denemenin bir parçası olarak gerçekleştirilen bir vaka çalışmasını sunmaktadır. Çalışma, psikoterapist ile hasta arasındaki etkileşimi, özellikle IBPP kılavuzunda tanımlanan odaklaşma temaları ve bu etkileşimin değişim sürecine nasıl katkıda bulunduğunu incelemeyi amaçlamıştır. Vaka çalışması, denemeden elde edilen nicel verilerin analizi ile birlikte nitel bir vaka çalışmasıyla karma yöntem yaklaşımını kullanmıştır.

 

Vaka çalışmasının sonuçları, iki ana kategori ortaya çıkarmıştır: (1) “depresyonun öznesi olma” ve (2) “destek hissini yeniden kazanma”. Bu kategoriler, terapi süreci içindeki belirli işlevleri içermektedir. İlk kategoride, terapist ve hasta arasındaki etkileşimler, yas çalışmasına uygun olarak, hastanın depresif belirtilerini benimsemesini amaçlamaktadır. İkinci kategori, terapi alanının oluşturulması ve güvenin yeniden sağlanması üzerine odaklanmıştır; hastanın melankolik durumunu kabul etme ve duygusal iletişimi sürdürme. Her iki vakada da destek hissini yeniden kazanma ile ilgili çalışmalar gözlenirken, depresyonun öznesi olma ile ilgili çalışmalar daha çok yanıt veren vakada görülmüştür.

 

Bu bulgular, destek hissi yaratmaya yardımcı olan ve sembolizasyon, anlama ve benimsemeye dahil olan içsel süreçleri harekete geçiren müdahalelerin önemini vurgulamaktadır. Bu tür müdahaleler, hastaların semptomlarına anlam atamasını ve depresif epizodlarıyla ilişkili kişisel psikolojik faktörleri anlamalarını sağlar.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Tzartzas K, de Roten Y, Ambresin G. Intensive and Brief Psychodynamic Psychotherapy in Severely Depressed Inpatients: A Case Study and Thematic Analysis. Psychodyn Psychiatry. 2023 Jun;51(2):224-240. doi: 10.1521/pdps.2023.51.2.224. PMID: 37260243.)

Aralıklı Açlığın İştah Üzerindeki Etkisi: Sistematik Bir İnceleme ve Meta-Analiz​

Bu çalışma, aralıklı oruç tutmanın iştah üzerindeki etkilerini sistematik olarak incelemeyi ve analiz etmeyi amaçlamıştır, özellikle sürekli enerji kısıtlama müdahaleleriyle karşılaştırarak. Araştırmacılar, elektronik veritabanları ve deneme kayıtlarını kapsayan kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi ve kriterlere uyan 17 randomize kontrollü deneme (RCT) belirledi. Bu RCT’ler çeşitli aralıklı oruç rejimlerini içermekte olup, tüm müdahalelerdeki toplam katılımcı sayısı 1111 idi. Araştırmacılar, dahil edilen çalışmalardaki önyargı riskini değerlendirdi ve tüm RCT’lerin bazı endişeler veya yüksek bir önyargı riski taşıdığını belirledi.

Rastgele etkiler meta-analizleri kullanılarak, değişim-başlangıç iştah değerlendirmeleri analiz edildi. Sonuçlar, aralıklı orucun, sürekli enerji kısıtlama müdahaleleriyle karşılaştırıldığında açlık, tokluk, yeme isteği veya beklenen yiyecek tüketimi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını gösterdi.

 

Bu bulgulara dayanarak, çalışma, aralıklı orucun sürekli enerji kısıtlamayla ilişkilendirilen yeme isteğindeki artışı etkili bir şekilde azaltmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, dahil edilen tüm çalışmaların bazı endişeler veya yüksek önyargı riski taşıdığı unutulmamalıdır, bu da sonuçların güvenilirliğini etkileyebilir.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Elsworth RL, Monge A, Perry R, Hinton EC, Flynn AN, Whitmarsh A, Hamilton-Shield JP, Lawrence NS, Brunstrom JM. The Effect of Intermittent Fasting on Appetite: A Systematic Review and Meta-Analysis. Nutrients. 2023 Jun 1;15(11):2604. doi: 10.3390/nu15112604. PMID: 37299567; PMCID: PMC10255792.)

Kanser Prognozunda LncRNA HEIH Ekspresyonu: Bir İnceleme ve Meta-Analiz​

Bu meta-analiz, uzun kodlamayan RNA (lncRNA) olan yüksek ifade gösteren hepatoselüler karsinomda (HEIH) HEIH ifadesi ile kanser hastalarının prognozu ve klinikopatolojik özellikleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. Toplamda 1227 kanser hastasının yer aldığı 11 çalışma analiz edilmiştir. Bulgular, HEIH’nin aşırı ifadesinin daha kısa sağkalım ile anlamlı bir şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, yüksek HEIH ifadesinin daha büyük tümör boyutu, ileri tümör evresi, ileri TNM evresi, uzak metastaz ve lenf nodu metastazı ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar, HEIH’nin kanser hastaları için bir prognostik işaretleyici olabileceğini ve daha yüksek klinik evre ve daha büyük tümör boyutunu gösterebileceğini işaret etmektedir.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Wang X, Chen Z, Zhou H, Liu W, Luo J. LncRNA HEIH expression in cancer prognosis: A review and meta-analysis. Medicine (Baltimore). 2023 Jun 2;102(22):e33970. doi: 10.1097/MD.0000000000033970. PMID: 37266624; PMCID: PMC10237687.)

Melatoninin Akut Böbrek Hasarına Karşı Etkileri: Sistematik Bir Gözden Geçirme ve Meta-Analiz​

Bu çalışma, akut böbrek hasarını (AKH) önlemede melatoninin etkinliğini ve güvenliğini değerlendirmeyi amaçlamıştır. Araştırmacılar, yayınlanmış çalışmaları sistemik olarak gözden geçirdi ve bir kohort çalışma ile dört randomize kontrollü deneyi içeren beş ilgili çalışma belirledi. Sonuçlar, melatoninin glomerüler filtrasyon hızını (GFH) iyileştirebileceğini gösterse de, randomize kontrollü deneylerde melatonin grubunda AKH insidansının kontrol grubuna kıyasla anlamlı bir şekilde azalmadığını gösterdi. Çalışma, melatoninin AKH’yi azaltmadaki doğrudan etkinliğini desteklemek için şu anda yeterli kanıt olmadığı sonucuna vardı ve gelecekte daha büyük örneklemlere sahip iyi tasarlanmış klinik çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Yang J, Gan Y, Feng X, Chen X, Wang S, Gao J. Effects of melatonin against acute kidney injury: A systematic review and meta-analysis. Int Immunopharmacol. 2023 Jul;120:110372. doi: 10.1016/j.intimp.2023.110372. Epub 2023 Jun 6. PMID: 37279642.)

Hipertansif ve Hipertansif Olmayan Bireyler Arasındaki Nötrofil/Lenfosit Oranındaki Farklılıkların Meta-Analizi​

Bu sistemik bir derleme, hipertansiyonu olan ve olmayan bireyler arasındaki nötrofil-lenfosit oranı (NLR) düzeyindeki farkları, ayrıca dipper ve non-dipper hipertansiyon (HTN) hastaları arasındaki farkları incelemiştir. PubMed, Scopus ve Web of Science veritabanları 20 Aralık 2021 tarihine kadar sistematik olarak taranmıştır. Bu tarama, tarih, yayın veya dil açısından herhangi bir sınırlama olmaksızın yapılmıştır. Ağırlıklı ortalama farklar (WMD) ve %95 güven aralıkları (95% GA) hesaplanmıştır. Çalışmaların kalitesi Newcastle-Ottawa Ölçeği’ne (NOS) göre değerlendirilmiştir. Toplamda, çalışmamıza 21 çalışma dahil edilmiştir. Hipertansiyon grubunda, kontrol grubuna göre NLR düzeylerinde anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Ayrıca, dipper grubuna kıyasla non-dipper grubunda NLR düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bulgularımız, hipertansiyon hastalarının, normotansiyonlu bireylerden daha yüksek NLR düzeylerine sahip olduğunu göstermektedir.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Sarejloo S, Dehesh M, Fathi M, Khanzadeh M, Lucke-Wold B, Ghaedi A, Khanzadeh S. Meta-analysis of differences in neutrophil to lymphocyte ratio between hypertensive and non-hypertensive individuals. BMC Cardiovasc Disord. 2023 Jun 3;23(1):283. doi: 10.1186/s12872-023-03304-w. PMID: 37270484; PMCID: PMC10239597.)

İnsan Kanserinde E2F1 Gen Ekspresyonunun Prognostik Rolü: Bir Meta-Analiz​

Bu çalışma, yayınlanmış verileri analiz ederek kanser hastalarında E2F1 ifadesinin prognostik değerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Kapsamlı bir veritabanı araması yapıldı ve bu arama sonucunda 4.481 kanser hastasını içeren 17 makale elde edildi. Toplanmış sonuçlar, daha yüksek E2F1 ifadesinin kanser hastalarında olumsuz genel sağkalım ve hastalıksız sağkalım ile anlamlı bir şekilde ilişkili olduğunu gösterdi. Bu ilişki, farklı örnek büyüklükleri, etnik gruplar, veri kaynakları, yayın yılları ve kanser tipleri için geçerliydi. Ayrıca, veritabanı verileri, daha yüksek E2F1 ifade düzeylerinin daha kötü hasta prognozuyla ilişkili olduğunu destekledi. Sonuç olarak, E2F1, kanserde prognostik bir biyobelirteç olarak hizmet edebilir ve yüksek ifade düzeyleri, hastalarda daha kısa genel sağkalım ve hastalıksız sağkalımı öngörebilir.

Hazırlayan: Ceren Sert


(Li J, Bi W, Lu F, Pan B, Xiong M, Nasifu L, Nie Z, He B. Prognostic role of E2F1 gene expression in human cancer: a meta-analysis. BMC Cancer. 2023 Jun 5;23(1):509. doi: 10.1186/s12885-023-10865-8. PMID: 37277745; PMCID: PMC10243032.)