"Sekans" / 6.Sayfa
2016'dan 2021'e kadar ABD'deki Çocuk ve Ergenler Arasında Acil Servis Ziyaretleri ve İstirahatlarında İntihar Eğilimi'nin Eğilimleri ve Mevsimselliği
Bu çalışma, ABD’deki çocuk ve ergenler arasında acil servis (AS) ziyaretleri ve istirahatlarında intihar eğiliminin eğilimlerini ve mevsimselliğini 2016’dan 2021’e kadar incelemektedir. Bulgular, adolesan intihar eğiliminde sürekli bir yükseliş eğilimi olduğunu ve 100.000 çocuk ve ergende ortalama yıllık insidans oranının 964 olduğunu göstermektedir. Oranlar 2016 ile 2019 arasında artmış, 2020’de COVID-19 ile ilişkili okul kapanmaları nedeniyle geçici bir düşüş yaşamış ve 2021’de artış eğilimi devam etmiştir. Akademik takvimde, özellikle bahar aylarında, adolesan intihar eğiliminde mevsimsel zirveler gözlemlenmiştir, bu da önceki araştırmalarla uyumludur.
Çalışma, okul yılının getirdiği akademik, sosyal ve ders dışı baskıların intihar eğiliminin yüksek oranlarına katkıda bulunduğunu göstermektedir. 2020 baharında COVID-19 kapanmaları, intihar eğilimi oranlarında belirgin bir düşüşe neden olmuş ve böylece okul devamının çocuk ve ergenler arasındaki intihar ilişkisini desteklemiştir. Analiz ayrıca, dişi bireylerin ergenlik döneminde erkeklere göre daha yüksek intihar riskine sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, coğrafi farklılıklar da mevcuttur, Dağ eyaletlerinde daha yüksek intihar eğilimi oranları vardır.
Çalışmanın sınırlamaları arasında, özel sigortalı üyelere dayanılması, tamamlanmış intihar verilerinin eksikliği, belirli kendine zarar verme kodlarının muhtemel eksik raporlanması ve intihar eğilimi oranlarındaki gözlenen değişikliklerde okul kapanmalarının ötesindeki çeşitli faktörlerin etkisi yer almaktadır.
Sonuç olarak, çalışma, intihar eğilimi ile okul takvimi arasındaki ilişkinin tanınmasının önemini vurgulamakta ve artmış risk dönemlerinde hedeflenmiş önleme çabalarına ihtiyacın altını çizmektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Orta Yaşlı Ve Yaşlı Erkeklerde Egzersizin Kemik Mineral Yoğunluğu Üzerindeki Etkileri: Kapsamlı Bir Meta-Analiz
Randomize kontrollü 10 çalışmanın meta-analizi, egzersizin orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde kemik mineral yoğunluğunu önemli ölçüde artırdığını ortaya koymuştur. Çalışmaya 555 katılımcı dahil edilmiş ve literatürün sistematik bir incelemesi kullanılmıştır. Sonuçlar, egzersizin lomber omurga KMY’si için ortalama 0,02, femur boynu KMY’si için 0,01, total kalça KMY’si için 0,01 ve trokanter KMY’si için 0,03 farkla kemik mineral yoğunluğunu önemli ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir. İyileştirme etkisi, lomber omurga ve femur boynu KMY’sinde daha uzun süreli ve daha yüksek yoğunluklu çalışmalarda daha anlamlı olmuştur. Çalışma, egzersizin orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde kemik kaybını önlemenin etkili bir yolu olma potansiyeline sahip olduğu sonucuna varmıştır.
Hazırlayan: Ceren Sert
COVID-19, IL-1β, IL-6 ve tümör nekroz faktörü-α gibi pro-inflamatuar interlökinlerin aşırı artışı nedeniyle hiper-inflamatuar bir durum ve sitokin fırtınası olarak ortaya çıkar. Bir İnterlökin-1 inhibitörü olan Anakinra, IL-1’in etkisini bloke ederek şiddetli COVID-19 hastaları için adjuvan bir tedavi seçeneğidir. 3179 hastayı içeren 23 çalışmanın meta-analizi, YBÜ’de kalış süresi, invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı ve ölüm oranları gibi sonuçlarda anlamlı farklılıklar göstermiştir. Ancak hastanede kalış süresi, oksijensiz gün sayısı veya non-invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. Anakinra, ölüm oranlarını ve invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacını azaltmada umut verici sonuçlar göstermiştir, ancak immünosupresyon komplikasyonlarından kaçınmak için ciddi vakalarda kullanılmalıdır. Anakinra 100 mg’dan düşük dozlarda güvenlidir ve bağışıklık sistemi baskılanmış belirli vakalarda etkili olabilir, ancak dikkatli kullanılmalıdır.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Bu çalışma, hemodiyaliz sırasında sanal gerçeklik egzersizleri yapmanın hastalardaki anksiyete ve depresyonu nasıl etkileyebileceğine bakmıştır. Bir grup hastanın sanal gerçeklik egzersizleri yaptı, bir diğer grup ise yapmadı. Sanal gerçeklik egzersizleri yapan grup, 3 ay sonra başlangıç durumuna göre daha az depresyon belirtisi gösterdi, diğer grup ise daha fazla belirti gösterdi. Bu sonuçlar, düzenli sanal gerçeklik egzersizlerinin kronik hemodiyaliz hastalarında anksiyete ve depresyonu azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Hem Doğum Öncesi Hem De Doğum Sonrası Dönemde Gebeliğin Hipertansif Bozukluklarının Kontrolünde Evde Kan Basıncı Takibinin Etkinliği Ve Güvenliğinin Değerlendirilmesi: Sistematik Bir İnceleme Ve Meta-Analiz
Bu sistematik derleme, gebeliğin hipertansif bozukluklarının (HDP) kontrolünde evde kan basıncı izlemenin (HBPM) etkinliğini ve güvenliğini değerlendirmiştir. On beş çalışma dahil edilmiş ve analiz HBPM’nin doğum indüksiyonu ve doğum sonrası tekrar yatış riskini azaltmada üstünlüğünü ortaya koymuştur. Doğum ağırlıklarının karşılaştırılması HBPM lehine anlamlı bir farklılık göstermiştir. Diğer sonuçlarda, HBPM ofis monitörizasyonu ile eşit derecede etkili olmuştur. HBPM, maternal, neonatal ve fetal advers sonuç riskinde artışa neden olmamıştır. Sonuç olarak, kan basıncının evde izlenmesi bazı sonuçlarda ofis izlemine göre üstünlük gösterirken diğer sonuçlarda eşit etkinlik göstermiştir.
Hazırlayan: Ceren Sert
Hanehalkı Düzeyinde Depresif Bozukluk: Hanehalkı Üyeleri Arasında Depresif Belirtilerin Yaygınlığı Ve Korelasyonları
Arka Plan: Bazı insanlar “büyük depresif bozukluk” adlı bir üzüntü türü yaşar ve dünya genelinde yetişkinlerin yaklaşık %5’i bu sorunu yaşar. Ancak bu üzüntünün aile üyelerinin nasıl hissettiğini bilmiyoruz.
Amaç: Bu çalışma, bu üzüntüyü yaşayan insanların aile üyelerinin de üzgün hissedip hissetmediğini, özellikle Malavi’nin Neno Bölgesi’nde incelemek istedi. Ayrıca bunun neden olabileceğini anlamak istediler.
Nasıl: Bu üzüntüyü yaşayan insanların 236 aile üyesiyle konuştular. Onlara nasıl hissettiklerini, sağlıklarını ve başkalarından yardım aldıklarını sordular. Matematik kullanarak neden bazılarının daha kötü hissettiğini ve aynı üzüntüyü yaşayıp yaşamadıklarını anlamaya çalıştılar.
Sonuçlar: Yaklaşık %19’u da üzgün hissettiğini söyledi, ve %68’i son zamanlarda üzgün veya umutsuz hissettiğini belirtti. Daha fazla üzgün hissedenlerin hayatı daha zordu ve daha az yardım aldılar. Bu üzüntüyü yaşayan kişiler de daha fazla sorun yaşadı ve daha az yardım aldı.
Sonuç: Bu çalışma, üzüntünün sadece bir kişiyi değil, aynı zamanda ailesini de etkileyebileceğini buldu. Bu nedenle bu üzüntüyü yaşayan birine yardım ederken, ailesini de düşünmeliyiz.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Otoimmün hastalıklar vücudun farklı bölgelerini etkileyebilir ve bazı kanıtlar, bu hastalıkların işitme kaybına neden olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu konuyu daha iyi anlamak için mevcut araştırmalara bakmaktı. Araştırmacılar, ilgili makaleleri bulmak için veritabanlarını inceledi ve bir meta analizi gerçekleştirdi. 27.000’den fazla otoimmün hastalığı olan vaka içeren 18 makaleyi dahil ettiler. Çalışma, sistemik lupus eritematozus, romatoid artrit ve vitiligo gibi üç spesifik hastalığın işitme kaybı ile ilişkili olduğunu buldu. Bu hastalıklara sahip kişiler işitme kaybı riski taşıdığından, düzenli işitme değerlendirmeleri onlar için önemlidir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Bu çalışma, günlük yaşamda önemli bir rol oynayan yürütücü işlevin, farklı türdeki müdahalelerle nasıl etkilendiğini incelemeyi amaçlamıştır. Aerobik egzersiz ve bilişsel eğitim gibi tek görevli müdahaleler ile fiziksel ve bilişsel aktivitelerin bir arada olduğu çift görevli müdahaleler arasındaki farkları incelemişlerdir. 46 genç erkek üzerinde yapılan çalışmada, tüm müdahalelerin çalışma belleğini artırdığı bulunmuştur. Çift görevli müdahale, belirli testlerde hemen ve hatta 30 dakika sonra performansı artırmıştır. Ancak, kısa süreli müdahalede çift görev yaklaşımının tek görevli yaklaşımlara göre net bir avantajı görünmemiştir. Sonuç olarak, tek ve çift görevli müdahaleler kısa vadede yürütücü işlevi artırabilir, ancak çift görevli müdahalenin tek görevli yaklaşımlara göre net bir avantajı görünmemektedir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Kanserle İlişkili Uyku Hakkındaki İşlevsel Olmayan İnançlar, Cerrahi Olarak Rezeke Edilmiş Akciğer Kanserli Hastalarda Uyku Bozukluğunun İlerleme Korkusu Üzerindeki Etkisine Aracılık Ediyor
Akciğer kanseri hastalarında progresyon korkusu (FoP), uykusuzluk ve depresyon arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmada, kanserle ilişkili uyku hakkındaki işlevsiz inançların (C-DBS) uykusuzluk şiddetinin FoP üzerindeki etkilerine aracılık ettiği bulunmuştur. Çalışmaya küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan 320 hasta katılmış ve verileri analiz etmek için randomize kontrollü bir çalışma kullanılmıştır. Sonuçlar, FoP’nin yaş, PHQ-9 ve C-DBS tarafından öngörüldüğünü göstermiştir. Uykusuzluk FoP’yi doğrudan etkilememiş, ancak C-DBS bu ilişkiye aracılık etmiştir. Depresyon FoP’yi doğrudan etkilemiş, ancak C-DBS bu ilişkiye aracılık etmemiştir. Bu çalışma, akciğer kanseri hastalarında FoP’u azaltmak için bilişsel davranışçı terapide C-DBS’nin ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Hazırlayan: Ceren Sert
Öğün Öncesi Whey Proteini Yetişkinlerde Yemek Sonrası Glikoz Konsantrasyonlarını Su ile Karşılaştırıldığında Düşürür - Zamanlama, Doz ve Metabolik Durumun Etkisi: Sistematik Bir İnceleme ve Meta-Analiz
Bu sistematik inceleme ve meta-analiz, plazma glukozu, GLP-1, GIP, insülin ve mide boşalma hızını değerlendirmek için peynir altı suyu proteini ön öğünlerini aktif olmayan bir karşılaştırıcı (kontrol) ile karşılaştıran randomize klinik çalışmaları incelemiştir. Sonuçlar, peynir altı suyu proteini ön öğünlerinin pik glikoz konsantrasyonunu -1,4 mmol/L düşürdüğünü, GLP-1 ve pik insülin konsantrasyonlarını yükselttiğini ve mide boşalma hızını yavaşlattığını göstermiştir. Etkiler, tip 2 diabetes mellitus (T2DM) olan bireylerde T2DM olmayanlara kıyasla daha belirgindi. Kullanılan protein dozu 4 ila 55 g arasında değişmiş ve etkiler glikoz düşürücü etkilerle ilişkilendirilmiştir. Peynir altı suyu proteini ön öğünleri klinik potansiyele sahip olabilir, ancak uzun vadeli etkileri araştırılmaya devam etmektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan