"Sekans" / 7.Sayfa
Büyüme Hormonu Eksikliği (BHE) Geri Dönüş Deneyi: İzole BHE'li Pubertal Çocuklarda Büyüme Hormonu Tedavisinin Kesilmesi ile Devamının Son Yüksekliğe Etkisi - Üstünlüksüzlük Temelli Rastgele Kontrollü Bir Çalışma (RKT)
“Growth Hormon Eksikliği (GHE) Geri Dönüş Deneyi”, izole GHE’li çocuklarda puberte döneminde büyüme hormonu (BH) tedavisinin kesilmesinin, tedaviye devam etmekle karşılaştırıldığında aynı derecede etkili olup olmadığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Önceki çalışmalar, GHE’nin puberte döneminde geri dönebileceğini ve bazı çocukların hedef yüksekliklerine ulaşmak için ilave BH tedavisine ihtiyaç duymadan gerçekleştirebileceğini göstermiştir. Bu deney, BH tedavisini kesmenin yakın nihai yüksekliği (YN) sağlayıp sağlamadığını belirlemeyi amaçlamaktadır.
Eğer deney, izole GHE’li çocukların önemli bir oranının BH tedavisine devam etmeden yakın YN’ye ulaşabileceğini doğrularsa, bu yeni bir tedavi yoluna yol açabilir. Bu yol, hastaları tanısal belirsizlikten kurtarmak, BH tedavisini daha erken durdurabilmelerine izin vermek, günlük enjeksiyon yükünü azaltmak ve sağlık hizmeti maliyetlerini düşürmek gibi faydalar sağlayabilir. NHS için potansiyel maliyet tasarrufları önemli olabilir.
BH tedavisi potansiyel yan etkilere sahip olsa da, son verilere göre bununla ilişkilendirilen riskler önceki düşünülenden daha düşük olabilir. Çalışma, BH tedavi yönergelerinde değişiklik yapmaya, hastaların yaşam kalitesini artırmaya, sağlık hizmeti maliyetlerini azaltmaya ve uzun vadeli olumsuz etki riskini en aza indirmeye amaçlamaktadır.
Çalışmanın beklenen etkileri, izole GHE için BH tedavi yönergelerinde uluslararası düzeyde değişiklik yapılmasını, hastaların yaşam kalitesini artırmayı, sağlık hizmeti maliyetlerini düşürmeyi ve pahalı tedavilere ihtiyaç duyan diğer koşullarda hasta faydalarını potansiyel olarak içermektedir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
COVID-19 Aşılarının Çocuklarda Multisistem İnflamatuvar Sendrom (MIS-C) Gelişimi Üzerindeki Koruyucu Etkisi: Sistematik Bir Literatür Taraması Ve Meta-Analiz
COVID-19 aşılarının çocuklarda ve ergenlerde çoklu sistem enflamatuar sendromunu (MIS-C) önlemedeki etkinliğini belirlemek için sistematik bir literatür taraması ve meta-analiz yapılmıştır. İncelemede, 12-18 yaş arası çocuklarda mRNA COVID-19 aşılamasından sonra MIS-C insidansının azaldığını gösteren 13 çalışma bulunmuştur. Aşılanan çocuklarda MIS-C için birleştirilmiş odds oranı 0,04’tür ve aşılamanın yan etkisi olarak MIS-C riski, enfeksiyon sonrası MIS-C riskine kıyasla çok daha düşüktür. Bulgular, çocuklarda COVID-19 aşılaması için teşvik edilmesi ve büyük ölçüde desteklenmesi gereken tavsiyeyi güçlendirmektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon Yaşa Bağlı Nörodejeneratif Hastalıklarda Bilişsel İşlevi İyileştirir Mi? Sistematik Bir İnceleme Ve Meta-Analiz
Bu çalışma, yaşa bağlı beyin hastalıkları olan kişilerde bilişsel fonksiyonları iyileştirebilecek bir beyin stimülasyon tekniği olan rTMS’nin etkisini belirlemeyi amaçladı. Belirli bir beyin bölgesine odaklandılar ve 474 katılımcı içeren 16 ilgili çalışmayı incelediler. Bulgular, bu beyin bölgesine rTMS kullanmanın, kontrol gruplarına kıyasla genel bilişsel fonksiyonları iyileştirmeye yardımcı olduğunu gösterdi. Ancak sınırlı çalışma sayısı ve farklılıklar nedeniyle sonuçları yorumlarken dikkatli olunması gerekiyor. Bu tekniğin bu bireylerde bilişsel fonksiyonları iyileştirme etkinliğini doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
İnme Sonrası Depresyonda Kafa Derisi Akupunkturunun Etkinliği Ve Güvenliği: Bir Meta-Analiz Ve Sistematik Derleme
İnme sonrası depresyon (PSD), sık görülen ve iyileşmeyi zorlaştıran bir durumdur. Saç derisi akupunkturunun (SA), inme geçiren hastalara fiziksel ve duygusal açıdan yardımcı olduğu görülmüştür. Bu çalışma, PSD’nin tedavisinde SA’nın etkinliğini ve güvenliğini anlamak amacıyla 2022 Aralık ayına kadar yapılan ilgili çalışmaları topladı ve analiz etti. 14 çalışmadan bazıları yalnızca SA kullandı, bazıları ise SA’yı elektroakupunktur ile birleştirdi. Sonuçlar, SA’nın PSD tedavisinde Batı tıbbına göre daha iyi sonuç verdiğini gösterdi; daha yüksek iyileşme oranları, daha iyi depresyon ve nörolojik skorları ve daha az yan etki sağladı. Bu, SA’nın PSD için değerli bir alternatif tedavi olabileceğini gösteriyor, ancak bu bulguları doğrulamak için daha fazla yüksek kaliteli araştırmaya ihtiyaç var.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Ülseratif Kolit Tedavisinde Akupunktur Noktası Uygulamasının Etkinliği Ve Güvenilirliği: Sistematik Bir İnceleme Ve Meta-Analiz
Bu çalışma, ülseratif kolit (ÜK) tedavisinde akupunktur noktası uygulamasının klinik etkinliğini ve güvenliğini sistematik olarak değerlendirmiştir. Örneklem büyüklüğü 878 vaka olan toplam 13 çalışma dahil edilmiştir. Sonuçlar, akupunktur noktası uygulamasının geleneksel batı tıbbına kıyasla ÜK tedavisinde klinik kapsamlı, sendrom, IL-4 ve interferon-γ’nın etkili oranlarını iyileştirdiğini göstermiştir. Çalışmada ayrıca klinik kapsamlı ve sendrom için yayın yanlılığı ve orta düzeyde kanıt kalitesi bulunmamıştır. Sonuç olarak, akupunktur noktası uygulamasının ÜK tedavisi için güvenli ve etkili bir yöntem olduğu ve potansiyel klinik uygulaması bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Hazırlayan: Ceren Sert
Tip 2 Diabetes Mellitus Tedavisinde İnsan Göbek Kordonu-Mezenkimal Kök Hücrelerinin Güvenlik Değerlendirmesi: Faz 2 Klinik Deneme
Bu çalışma, bebeğin göbek bağlarından alınan kök hücrelerin (hUC-MSC’ler) tip 2 diyabet tedavisinde kullanmanın güvenli olup olmadığını inceledi. Hastalara hUC-MSC infüzyonları veya sahte tedaviler verildi. 24 haftalık takip süresince ciddi sorunlar yaşanmadı. Bazı hUC-MSC’li hastalarda biraz ateşlenme görüldü ve bir hastada düşük kan şekeri oldu. Kan testleri, gruplar arasında farklılıklar gösterdi ve bağışıklık ve pıhtılaşma sistemleri üzerinde etkiler olduğunu gösterdi. Genel olarak, hUC-MSC’lerin kullanımı, diyabet tedavisi için güvenli gibi göründü, ancak bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi dikkatle izlenmeli.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Ani İşitme Kaybı İçin Postauriküler Ve Sistemik Steroid Kullanımı: Randomize Kontrollü Çalışmaların Sistematik Bir İncelemesi Ve Meta-Analizi
Bu meta-analiz, ani sensörinöral işitme kaybının (SSNHL) tedavisi için farklı steroid uygulama türlerinin etkinliğini ve güvenliğini araştırmayı amaçlamıştır. Çalışmaya SSNHL’li 3609 hastayı içeren 38 çalışma dahil edilmiştir. Sonuçlar, postauriküler enjeksiyon uygulamasının, bildirilen iyileşme ve saf ses odyometrisindeki (PTA) değişim düzeyi açısından sistemik tedaviden daha etkili olduğunu göstermiştir. İşitme iyileşmesi için risk farkı (RD), sistemik tedaviye kıyasla postauriküler enjeksiyon uygulaması için 0,12 idi. PTA değişiklikleri için ortalama fark 6,06 idi. İşitme iyileşmesi için RD farklı faktörler arasında karşılaştırıldı ve sonuçlar postauriküler enjeksiyonun sistemik tedaviden daha güvenli ve daha etkili olabileceğini gösterdi.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Bu araştırma, karaciğer kanseri (HCC) olan hastalarda F9 geninin ve proteininin ifadesini ve klinik sonuçlarını inceledi. Gen çip veri analizi, RT-qPCR ve immünohistokimya gibi çeşitli yöntemler, F9 geninin ve proteininin HCC gelişimi, klinik göstergeler ve prognoz ile ilişkisini değerlendirmek için kullanıldı.
Bulgular, F9 geni ifadesinin sağlıklı dokulara göre HCC dokularında daha düşük olduğunu gösterdi; bu durum hem RT-qPCR hem de immünohistokimya ile doğrulandı. TCGA verileri, F9 ifadesinin hastalığın ileri evrelerinde, daha büyük tümörlerde ve damar istilası vakalarında azaldığını ortaya koydu.
Ayrıca, çalışma F9 ile ilişkili 127 birlikte ifade edilen geni tanımladı. Bu genler, biyoenformatik analizlere dayanarak redoks süreçleri ve metabolik yollarla ilişkilendirildi.
Sonuç olarak, çalışma HCC’de azalmış F9 geni ve protein seviyelerini vurgulayarak, HCC tedavi sonuçlarını iyileştirmek için potansiyel bir terapötik hedef olarak işaret ediyor.
Hazırlayan: Oğuzalp Atalay
Donmuş Embriyo Transferinde Endometriyal Displazi Hastalarında Endometrial Büyümeyi Teşvik Etmede Büyüme Hormonunun Etkinliği
Çalışmanın amacı, ince endometriyuma sahip hastalarda donmuş embriyo transferi (FET) sürecinde büyüme hormonunun (GH) endometriyal büyümeyi teşvik etmedeki etkinliğini ve gebelik sonuçları üzerindeki etkisini değerlendirmektir. İnce endometriyuma sahip hastalardan taze embriyo transferi iptal edilen 38 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar rastgele iki gruba ayrıldı: GH enjeksiyon grubu (hormon replasman tedavisi ve cilt altı GH enjeksiyonu kullanılarak) ve kontrol grubu (yalnızca hormon replasman tedavisi kullanılarak). Tedavi sonrasında GH grubunun endometrial kalınlığı ve hacmi kontrol grubuna göre anlamlı şekilde arttı. Endometriyal büyüme oranı da GH grubunda daha yüksekti. A & B tipi endometrial oranları GH grubunda arttı. Ek olarak, Ⅰ ve Ⅱ tipi endometrial kan perfüzyonunun oranı GH grubunda arttı. hCG pozitif oranı ve klinik gebelik oranı GH grubunda hafifçe daha yüksekti, ancak her iki grup da benzer sosyodemografik özelliklere sahipti. Çalışma, HRT’nin cilt altı GH enjeksiyonu ile birleştirilmesinin endometrial büyümeyi ve kan perfüzyonunu artırabileceğini, bu durumun ince endometriyuma sahip hastalarda donmuş embriyo transferi sırasında endometrial reseptiviteyi ve gebelik sonuçlarını potansiyel olarak artırabileceğini önermektedir.
Hazırlayan: Oğuzalp Atalay
Derin Beyin Yeniden Yönlendirme: Nörobilimsel Rehberliğinde Rastgele Kontrollü Bir Çalışma - Travma Sonrası Stres Bozukluğu İçin Bir Tedavi
Bu çalışma, nörobilim tarafından yönlendirilen bir tedavi olan Derin Beyin Yeniden Yönlendirme (DBR) yönteminin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan insanlar için etkili olup olmadığını inceledi. DBR, beyinin travmaya nasıl tepki verdiğine odaklanmaktadır. Mevcut tedaviler genellikle herkes için iyi sonuç vermediğinden, araştırmacılar DBR’nin yardımcı olup olamayacağını görmek istediler.
DBR’yi video görüşmeleriyle sekiz oturumlu bir denemede, bir bekleme listesi grubuyla karşılaştırarak test ettiler. 54 katılımcıdan bazıları DBR yaptı (29 kişi) ve diğerleri bekleme listesine alındı (25 kişi). TSSB semptomlarının ciddiyetini başlangıçta, tedavi sonrası ve üç ay sonra CAPS-5 adlı bir ölçekle ölçtüler.
Sonuçlar, DBR grubunun tedavi sonrası ve üç ay sonrasında bekleme listesi grubuna göre daha iyi TSSB semptomlarında düzelme gösterdiğini gösterdi. DBR grubunun semptomları tedavi sonrasında %36.6 azaldı ve üç ay sonra %48.6 azaldı. DBR grubundaki birçok kişi tedavi sonrasında artık TSSB kriterlerini karşılamıyordu.
Çalışma, beyin işleyişine dayalı olarak DBR’nin TSSB için yardımcı bir tedavi olabileceğini öneriyor. Daha fazla insan ve farklı yaklaşımlarla daha fazla araştırma öneriyorlar.
Hazırlayan: Oğuzalp Atalay