"Vektör" / 9.Sayfa
Sanitizasyon Protokollerinin Sebzelerden Parazitleri Temizleme veya Azaltmadaki Etkinliği: Bir Sistematik İnceleme ve Meta-Analiz
Bu çalışma, özellikle hijyen eksikliği ve tarım uygulamalarının yetersiz olduğu bölgelerde sebzelerdeki parazit kontaminasyonunun önemli bir sorun olduğunu vurgulamaktadır. Sebzelerdeki parazit kontaminasyonunun yaygınlığı, tarım alanlarında işlenmemiş şehir atık suyunun kullanımı ve yetersiz tarım uygulamaları gibi faktörlerden etkilenmektedir. Bu faktörler özellikle Karayip, Latin Amerika, Orta Doğu (özellikle İran) ve Asya ülkelerinde daha yaygındır.
Farklı sebze türlerinin analizi, marul, maydanoz ve ıspanak gibi yapraklı sebzelerin tercih edildiğini göstermektedir. Bu tercih, yaygınlık çalışmalarının marulun en fazla kontamine olan sebze olarak tanımlamasıyla uyumludur.
Çalışma, analizde özellikle tespit alanında potansiyel önyargıları tanımlar. Özellikle uygun kontroller olmadan mikroskopi kullanımı önyargıyı gündeme getirebilir. Yayın önyargısı, numunenin çıkarma aşamasındaki sıvının kullanılması, tamamen sanitasyon geçirmiş sebzeleri yansıtmayabileceği için başka bir endişedir.
Meta-analiz sonuçları, sebzelerden parazitleri çıkarmak için klor çözeltileriyle başlayıp ardından fırçalama, durulama veya deterjan içine batırma gibi birleşik müdahalelerin en etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle düşük konsantrasyona sahip klor çözeltileri yalnız başlarına daha az etkilidir. Tuzlu çözeltiler parazitleri çıkarmada önemli bir verimlilik göstermemektedir.
UV ışığı, darbeli ışık ve atmosferik plazma gibi fiziksel müdahaleler, sebzelerin dekontaminasyonunda umut vaat etmektedir, ancak etkinliklerini farklı koşullarda onaylamak için daha fazla çalışma gerekmektedir.
GRADE değerlendirmesi, sadece 200 ppm’nin üzerindeki klor çözeltileri ile sanitasyonun orta derecede güvenilir olduğunu göstermektedir, bu da gerçek etkinliğin tahmin edilen sonuca yakın olduğu anlamına gelir, ancak gelecekteki çalışmalar bu tahmini değiştirebilir.
Bu incelemenin seçilen çalışmalarının çoğu, yüksek parazit kontaminasyonu oranlarına sahip olan gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilmiştir. Marul en çok araştırılan sebze olmuş, kimyasal reaktifler dekontaminasyon için yaygın olarak kullanılmıştır.
Kanıt sentezi, klor çözeltileri ile başlayıp fırçalama, durulama veya deterjan içine batırma gibi birleşik müdahaleleri kullanmanın sebzelerden parazitleri çıkarmada en etkili olduğunu göstermektedir. Ancak çalışmalardaki yüksek heterojenite ve potansiyel önyargılar nedeniyle kanıtların kalitesi orta ila düşüktür.
Sınırlamalara rağmen, bu çalışmanın bulguları sebzelerin hijyen protokollerine ilişkin kararları bilgilendirebilir ve gelecekteki araştırmalar için iyileştirilmiş metodoloji ve eleştirel analizle ilham kaynağı olabilir.
Hazırlayan: Oğuzalp Atalay
Bu çalışma, yaygın bir el rahatsızlığı olan tetik parmak için ultrason rehberliğinde aküpotomi yönteminin etkililiğini ve güvenliğini araştırmıştır. 988 hastayı içeren 15 çalışma analiz edilmiştir. Deneysel grup ultrason rehberliğinde aküpotomi alırken, kontrol grubu geleneksel tedavileri almıştır. Sonuçlar, deneysel grupların önemli ölçüde daha iyi klinik sonuçlar gösterdiğini göstermiştir. Ağrı skorları daha düşüktü ve deneysel grupta nüks oranı ve komplikasyonlar azalmıştır. Çalışma, ultrason rehberliğinde aküpotominin tetik parmak tedavisi için etkili ve güvenli bir yöntem olduğunu önermektedir, ancak doğrulama için daha büyük ölçekli klinik denemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Yenileyici Gen 4, Lipit Damlacık Sentezini Ve Birleşimini Etkileyerek Kolorektal Kanserin Kemorezistansını Destekler
Bu çalışma, REG4 geninin kolorektal kanser (KK) üzerindeki rolünü ve ilaç direnci, yağ metabolizması ile olan ilişkisini ele almaktadır. REG4’ün normal doku ile karşılaştırıldığında KK’de genetik ve protein düzeylerinde farklı davrandığını keşfettiler. Ayrıca, belirli bir yolak aracılığıyla kanser hücrelerinin büyümesini ve hareketini etkiler. Şaşırtıcı bir şekilde, REG4’ün ilaç direnci üzerindeki etkisi, vücudun doğal yağ üretim sürecinden ziyade yağ damlası oluşumuna olan etkisi ile ilişkilidir. Bu çalışma, REG4’ün KK’de nasıl çalıştığına dair önemli görüşler sunarak, özellikle ilaç direnci ve yağ metabolizması alanında yenilikçi yaklaşımlara öncülük edebilir.
Hazırlayan: Şevval Kurnaz
Daha Yavaş Solunum Hızı, Sağlıklı Yaşam Eğitiminden Sonra Daha Yüksek Öz-Bildirim Refahı ile İlişkilidir
Farkındalık temelli stres azaltma (MBSR) gibi zihin-beden müdahaleleri, fizyolojik ve bilişsel durumların farkındalığını ve düzenlenmesini artırarak iyi olma halini iyileştirebilir. Bununla birlikte, uygulamanın uzun vadeli fizyolojik süreçleri nasıl değiştirdiği ve bu değişikliklerin iyileşmiş refahı yansıtıp yansıtmadığı belirsizdir. 245 yetişkin üzerinde yapılan bir çalışmada, daha düşük başlangıç solunum hızının (RR) uzun süreli meditasyon yapanlar arasında daha düşük psikolojik sıkıntı ile ilişkili olduğu, MBSR’nin RR’yi bekleme listesine kıyasla azalttığı, ancak aktif kontrole kıyasla azaltmadığı bulunmuştur. RR’nin azalması aynı zamanda tüm katılımcılar arasında tıbbi semptomların azalmasıyla da ilişkiliydi. Eğitim sonrası, daha düşük RR, bekleme listesine kıyasla eğitim gruplarında daha yüksek psikolojik iyi oluş (PWB) ile ilişkilendirilmiştir, ancak gruplar arasında PWB’de önemli bir fark yoktur. Bu fizyolojik belirteç, sağlıklı yaşam uygulamalarına katılanlarda daha yüksek fiziksel ve/veya psikolojik iyi olma halini gösterebilir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
COVID-19, insan vücudunda çoklu organ hasarına yol açan sistemik immünolojik pertürbasyonlarla karakterize edilir. Sistemik konak tepkisini anlamak için araştırmacılar, kütle spektrometresi (MS) proteomiği kullanarak kanda dolaşan, çözünebilir proteinlerin sistematik bir analizini gerçekleştirdiler. İnterferon kaynaklı ve proteazomal proteinlerin yüksek seviyeleri de dahil olmak üzere, çözünür kan proteomunun büyük bir kısmının COVID-19’da değiştiğini buldular. İnsan hücrelerinde ve COVID-19 hastalarının farklı organlarında değişen seviyelere sahip bazı proteinler kanda düzensizdir, bu da enfeksiyonla ilgili ortak değişiklikler olduğunu düşündürmektedir. 1706’ya kadar bireyi içeren çözünür kan proteomlarının MS global proteomik çalışmalarının sistematik bir incelemesi ve meta-analizi, COVID-19’da 1517 çözünür kan proteininin değiştiğine dair kesin tahminler sağlamıştır. COVID-19’daki değişikliklerin etki büyüklükleri ve çözünür kan proteinlerinin tanısal potansiyeli için açık erişimli bir kaynak olan CoViMAPP artık araştırma, klinik ve akademik topluluk için halka açıktır.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Gündüz Uyuklama ile Diyabet Oluşumu Ve Gelişimi Arasındaki İlişki: Sistematik Bir İnceleme Ve Meta-Analiz
Çalışmanın amacı diyabetli bireylerde uyuklama ile diyabet riski ve glisemik kontrol arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. İnceleme, diyabetli yetişkin hastalarda uyuklama ile diyabet veya glisemik kontrol arasındaki ilişkiyi bildiren gözlemsel çalışmaları içeriyordu. Sonuçlar, diyabetli hastalarda alışkanlık haline gelen uyuklamanın artmış diyabet riski ve kötü glisemik kontrol ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Uyuklama süresinin 30 dakikadan az olması diyabetle ilişkili bulunmamıştır. 30-60 dakikalık şekerleme süreleri diyabet riski ile ilişkilendirilmiştir, ancak alt grup analizi sonuçlarında farklılıklar vardır. Şekerleme süresinin 60 dakikadan fazla olması diyabet riskini önemli ölçüde artırmıştır. Çalışma, şekerleme yapmanın artmış diyabet riski ve zayıf glisemik kontrol ile ilişkili olduğu ve gelecekteki araştırmaların cinsiyet ve bölgesel farklılıkları doğrulaması gerektiği sonucuna varmıştır. Diyabetli hastalarda şekerleme süresi ile glisemik kontrol arasındaki ilişkinin daha fazla araştırılması gerekmektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
İmmün Kontrol Noktası İnhibitörleri Alan Kanser Hastalarında Hepatit B Reaktivasyonu: Sistematik Bir Inceleme Ve Meta-Analiz
İmmünoterapi çeşitli kanserlerin tedavisinde umut vericidir, ancak kontrol noktası blokajı immünoterapisinden sonra hepatit B virüsü reaktivasyonuna ilişkin endişeler artmıştır. Bu çalışma, ilerlemiş kanser için immün kontrol noktası inhibitörleri (ICI’ler) alan hastalarda hepatit B virüsü reaktivasyonu (HBVr) riskini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. 7126 hastayı içeren 34 çalışmanın meta-analizi, ICI’larla tedavi edilen kanser hastalarında havuzlanmış HBVr oranını %1,3 olarak bulmuştur. Hepatoselüler karsinomlu hastalar, HBV taşıyıcıları ve Asya bölgelerinden veya gelişmekte olan ülkelerden gelenlerde HBVr oranı daha yüksekti. Meta-analiz, ICI tedavisinin mevcut HBV enfeksiyonu veya kronik hepatit B’si olan hastalar için düzenli izleme ve gerekirse uygun antiviral profilaksi ile güvenli olduğu sonucuna varmıştır. Çalışma, ICI tedavisinin mevcut HBV enfeksiyonu veya kronik hepatit B hastalarında düzenli izleme ve uygun antiviral profilaksi eşliğinde güvenle kullanılabileceğini göstermektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Bu çalışmanın amacı Parkinson hastalığında (PH) nötrofil/lenfosit oranının (NLR) rolünü araştırmaktır. Rastgele etkili bir model, PH hastalarının sağlıklı bireylere kıyasla yüksek NLR değerlerine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Çalışma, hem retrospektif hem de prospektif çalışmalarda PH hastalarının sağlıklı kontrollere göre daha yüksek NLR seviyelerine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, PH’li bireyler etnik kökenlerine bakılmaksızın sağlıklı kontrollerden daha yüksek NLR seviyelerine sahipti. NLR’nin PH’yi öngörmedeki havuzlanmış duyarlılığı 0,67 ve havuzlanmış özgüllüğü 0,66’dır. Bulgular, artmış NLR seviyelerinin PB varlığı ile yüksek oranda ilişkili olduğunu ve bu basit ve düşük maliyetli biyobelirtecin PB tanısındaki potansiyel klinik faydalarını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
SOFIA Pilot Çalışması: Genel Pratisyenlik Ortamında Ağır Ruhsal Hastalığı Olan Hastalarda Aşırı Mortaliteyi Azaltmak Ve Yaşam Kalitesini Artırmak İçin Koordineli Bakımın Uygulanabilirliğini Ve Aslına Uygunluğunu Değerlendirme; Küme-Randomize Bir Pilot Çalışma
Çalışma, Danimarka’daki genel pratisyenlikte SOFIA koordineli bakım programının uygulanması ve değerlendirilmesinin fizibilitesini ve aslına uygunluğunu değerlendirmeyi amaçlamıştır. Program, pratisyen hekimlerin genişletilmiş yapılandırılmış konsültasyonlarından, pratisyen hekimlerin ve personelin grup temelli eğitiminden ve hastaların ilgili belediye, sağlık ve sosyal girişimlere yönlendirilmesine ilişkin bir el kitabından oluşmaktadır. Çalışmaya psikotik, bipolar veya ağır depresif bozukluk tanısı konmuş 18 yaş ve üzeri hastalar dahil edilmiştir.
Kasım 2020’den Mart 2021’e kadar dokuz uygulama kaydedildi ve müdahale grubuna ya da kontrol grubuna atandı. Genişletilmiş konsültasyonlar genel muayenehanelerde yüksek sadakatle uygulanmıştır, ancak sonuç ölçümlerinin toplanması ve muayenehanelerin ve hastaların işe alınması için eşik değerlere ulaşılamamıştır.
Bulgular, koordineli bakım programının birinci basamakta tam güçlü bir denemede sunulmasının muhtemelen uygulanabilir olduğunu, ancak işe alım metodolojisinin yeterli işe alımı sağlamak ve seçici dahil etmeyi en aza indirmek için iyileştirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan
Oral Potansiyel Malign Hastalıkların Başlangıcı Ve İlerlemesi ile İlişkili Tp53 Kodon 72 Polimorfizminin Sistematik Değerlendirmesi
Sistematik bir inceleme ve meta-analiz, p53 immünoproteininin aşırı ekspresyonunun oral potansiyel malign hastalıkların (OPMD) ilerleme riskiyle bağlantılı olduğunu bulmuştur. Bununla birlikte, OPMD’de TP53 genetik tiplemesi üzerine yapılan araştırmaların sonuçları tutarsız ve yetersizdi. TP53 kodon 72 polimorfizminin OPMD’nin hem başlangıcı hem de ilerlemesi ile ilişkisi üzerine uygun vaka-kontrol çalışmalarını belirlemek için sistematik bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuçlar, C vs G aleli, homozigot CC vs GG, heterozigot GC vs GG, dominant GC + CC vs GG ve resesif CC vs GG + GC gibi genetik modeller için vakalarda OPMD başlangıcı için anlamlı bir risk gözlenmediğini göstermiştir. Ayrıca, genetik modeller için vakalarda önemli bir OPMD ilerleme riski gözlenmemiştir. Havuzlanmış analiz verileri, TP53 kodon 72 polimorfizminin OPMD başlangıcı ve ilerlemesi riski için genetik bir faktör olarak hareket etmeyebileceğini göstermektedir.
Hazırlayan: Elif Özge İnan